”Merak etme, her şey yoluna girecek!”… Ne kadar da çok teselli etmişizdir arkadaşımızı, ne kadar da çok eli sırtımızda teselli edilmişizdir arkadaşımız tarafından. İkimiz de bilmişizdir ki sadece avutmak ve avutulmaktır yapılan dostluğumuz hatrına; çünkü çok iyi görmüşüz ki grilerin olmadığını, hayatta sadece siyah ya da sadece beyaz yok denmesine rağmen. “Ama” lı cümlelerin arkadaşlık adına kurulduğu gerçeğini görmezden geliyoruz. Hayatta griler kazanırmış ya! Siyah çok siyah, beyaz da çok beyaz olunca bir türlü kavuşamıyorlar nedense.
İlk bakışta Rena Effendi’nin fotoğrafında da ayrı kalmış bu iki sevgili; siyah yoksulluk ve beyaz zenginlik. Orta hallilikten eser yok. Çizgi çekilmiş varlıkla yokluk arasına. Sınırlar konulmuş mutluluk ile mutsuzluk arasına. Ya parmağını bile kıpırdatmadan hayattasın ya da tüm çabalarına rağmen yoksun. Yanıbaşındayken öteki o kadar uzak ki kovalasan da yakalayamazsın. O uçsuz bucaksız petrol alanları hep karşı taraftalar, sonu görülmeyen bir beyazlık. Up uzun elektrik direkleri yüksek sesle haykırıyor ulaşılmazlığını diğer dünyanın. Dikilmişler “daha beyaz, daha beyaz” kuyruğuna, doyumsuzca yutuyorlar karşı tarafın küçüklerini, küçüklerden biri olan o karşı taraflı küçüğü. Fotoğrafın kendisi dahil bu Effendi’nin şahit olduğu ve bizi şahit yaptığı oyun oynayan çocuğun hayatında her şey siyah, her şey boş. Siyahlık o kadar hakim ki kovsan bile gitmiyor. Kovalananın boşluğu alay ediyor çocuğun beyhude kovalamacısıyla sanki.
Sanki! Sadece sanki. Fotoğrafta çocuğun varlığı benim tüm zannettiklerimi yalanlıyor. Her şeye rağmen çocuk oyun oynuyor. Kimse inanmasa da çember inanıyor onun başaracağına, kurtulacağına, bu hiçliği aşacağına, bu boşluğu arkasında bırakacağına. “Herkese rağmen ben varım. O biliyor. Ben biliyorum.” diye haykırıyor koşan çocuk. Kovalanan çemberin boşluğu büyüklerle alay ediyor aslında:
Add comment